Bir ülkenin güvenliğini sağlayan en önemli baş aktörü, o ülkenin gelişmiş ekonomik ve bilimsel-teknolojik gücünün desteklediği askeri gücüdür. Askeri güçten beklenilen “ülkenin güvenliğini sağlama” görevi ise “caydırıcı güç” olabilme yeteneğine bağlıdır. Bu da ancak kendi kendine yeterli ileri teknolojik seviyeyi yakalamış savunma sanayi ile mümkün olabilir.
Geçmişten günümüze, 1900’lü yıllardan 2025’e, savunma sanayinde neredeyiz? Tarihimizden örnekler vererek konuyu anlatmaya çalışalım.
Donanma’da Yaşananlar (1909 – 1914)
Türk Donanması, II. Meşrutiyet’in ilânından Balkan Savaşı sonuna kadar, bir savaş gücü değildir, eğitim donanması olmaktan öteye geçemez. Donanmayı kalkındırmak için devletin malî gücü yetersizdir. Avrupa Devletleri de gücün oluşmasını engeller, yardım etmez.
Kuvvetli bir donanmaya sahip olmak, herkeste ortak fikir hâline gelir. Bu amaçla, 19 Temmuz 1909’da Donanma Cemiyeti kurulur. Yardımlar toplanır, hükümet de on yıllık bir program hazırlar ve bunun gerçekleşmesi için gerekli 5.000.000 Liranın on yılda kullanılması için Maliye Nezareti’ne görev verir. Ayrıca 28 Şubat 1910’da meclis, bu amaçla kibrit ve sigara kâğıdı imtiyazını Donanma Cemiyeti’ne verir. İkramiyeli donanma piyangosu düzenlenir, kurban derileri ile fitre ve zekât paralarının da bu cemiyete verilmesi teşvik edilir. Ayrıca Osmanlı Bankası’nda, saklı bulunan mücevherler satılmak ve paraları cemiyete verilmek üzere alınır ve bunların satılmasıyla elde edilen para miktarı 1.710.229 altın Lira tutar.
Bundan sonra, parası Cemiyet tarafından ödenmek üzere diğer ülkelerden gemi alınmasına girişilir. İtalya’da yapılmakta olan bir zırhlı kruvazörünün satın alınmasına talip olunmuşsa da pazarlıkta anlaşma sağlanamaz ve 10.000 tonluk gemi (Averof) Yunanlılar tarafından satın alınır.
Osmanlı Hükümeti, modern savaş gemisinin tedarik edilememesi nedeniyle Alman Donanması’nın yedeğe ayırdığı 20 yaşındaki iki savaş gemisini Ağustos 1910’da satın almak zorunda kalır. Yunanlılar, Averof gibi yeni bir gemiyi alırken, Türk Donanması da Barbaros Hayrettin ve Turgut Reis adlı iki eski gemiye sahip olur. Bunun ardından Almanya’dan henüz bir yaşında olan dört muhrip de satın alınır ve bunlara Yadigâr-ı Millet, Gayret-i Vatanîye, Nunumey-i Hamiyyet, Muavenet-i Millîye adları verilir. Taşıt gemisi olarak da İngiltere’den üç gemi tedarik edilir.
Yunanlılar, aldıkları Averof’tan başka İngiltere’den de altı muhrip gemi tedarik eder. Bu suretle hafif kuvvetler bakımından da Türk Donanması’na karşı bir üstünlük sağlamış olurlar. Osmanlı Donanması alınan gemilere rağmen yeterli güce ulaşamaz.
Bu nedenle, 1911 yılında 23.400 tonilatoluk bir muharebe gemisinin İngiltere’de yaptırılması konusunda anlaşmaya varılır ve adı Reşadiye konur. Ayrıca 20 Ocak 1913’te çıkarılan geçici bir kanun ile bir muharebe gemisinin daha satın alınması kararlaştırılır ve adına Sultan I. Osman denir.
28 Şubat 1909 tarihli kanunla, bahriyeye ayrılan on yıllık olağanüstü tahsisat ile yukarıda adı geçen sipariş ve satın almalardan başka İngiltere’ye Fatih adında bir muharebe gemisi, iki adet büyük muhrip, altı muhrip ve iki denizaltı; Fransa’ya da altı muhrip ve iki denizaltı sipariş edilir. Fakat bu gemilerin hiçbiri Osmanlı Hükümeti’ne teslim edilmez ve Birinci Dünya Savaşı arifesinde, bunlardan iki muharebe gemisine, son taksitleri ödenmiş olduğu halde İngilizler tarafından el konulur.
Sonuç olarak, Türk Donanması gemi kapasitesi, personel sevk ve idare bakımlarından, eski haliyle herhangi bir savaşın kaderine olumlu şekilde etki yapabilecek bir güçte değildir. Her ne kadar Meşrutiyet’le beraber Balkan Savaşı’na kadar ve sonrasında, Donanma’nın kalkındırılması için büyük gayret gösterilmiş ve fedakârlıklara katlanılmışsa da bir deniz kuvvetinin pek kısa bir zamanda meydana getirilmesi zordur.[1]
Hava Kuvvetleri açısından da durum farklı değildir
Balkan Savaşı’ndan sonra gerek Kara gerekse Deniz ve Hava Kuvvetleri’nin yetersizliği bütün çıplaklığıyla görülmüştür. Bu nedenle Silahlı Kuvvetlerin yeniden teşkilatlanma ve modernizasyonu için paraya fazlasıyla gereksinim vardır. Kaynak için Fransa’ya baş vurulur ve borç para istenir. Ancak Fransa borç para verirken, bu paraların bir kısmıyla Fransa’dan uçak vs. gereç alınmasını şart koşar.
E.Tümgeneral Taci Kurul’un makalesinin devamı: Savunma Sanayinde 1900 Yılından 2025’e Değiştiremediğimiz Döngü




































