Gripen EAJP Pod’la ilk kez Uçtu
Kasım 7, 2019
KORAL’a REDET-II Desteği
Kasım 9, 2019
Yunanistan’dan Silahlandırma İtirafı

Yunan armyvoice.gr internet sitesi Kaş’tan iki km uzağındaki Meis Adası’nı silahlandırdıklarını fotoğraflarla ortaya koydu. Girit ile eş zamanlı olarak Meis Adası’nda bir tatbikat gerçekleştirildiğini ifade eden yayın organı, Türkiye’den gelen bir İHA’nın bir saat boyunca bölgede uçarak tatbikatı izlediğini kaydetti. Yunanistan’ın adayı olası bir işgale karşı savunmak üzere çok güçlü bir silah tahkimatı yaptığını ifade eden yayın organı, tatbikatta kullanılan bazı silahların görsellerini paylaştı.

Fotoğraflardan anlaşıldığı kadarıyla adada M2HB 12,7 mm Browning makineli tüfek ile silahlandırılmış açık kuleli VBL hafif zırhlı araç, M101 105 mm çekili obüs, 81mm E44 havan topu ve Yunanistan’ın envanterinde olduğu bu güne kadar bilinmeyen ve muhtemelen Fransa’dan ithal RT F-1 120 mm havan topu yer alıyor. Bu sistemler arasında yer alan 120mm havan topu, yüksek ateş gücüne sahip.

Ege Adaları'nın silahlandırılması, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması ve 1947 yılında imzalanan Paris Antlaşmasına göre kısıtlandı Aralarında Meis’in de bulunduğu pek çok adada kolluk kuvveti dışında silahlı kuvvet bulundurulmaması ve tahkimat yapılmaması hükme bağlandı.

Türkiye ile Yunanistan arasında 1960 sonrasında başlayan Ege Denizi üzerindeki adalarda egemenlik, denetim ve güvenliği sağlamaya yönelik anlaşmazlık sonucunda Yunanistan, anlaşma şartlarına aykırı davranmaya başladı. Atina yönetimi, askeri amaçlarla da kullanılabilecek havalimanı ve diğer tesislerin ilkini 1952'de Leros Adasında kurdu. Türkiye de buna karşı tepki olarak karargâhı İzmir olmak üzere Ege Ordusu'nu kurdu.

1947 tarihli Paris Antlaşması ile “12 ada” olarak anılan 14 ada İtalya'dan alınıp Yunanistan'a verildi. Antlaşmanın 14. maddesine göre bu adaların üzerinde ancak asayişi sağlayacak kadar kuvvet bulundurulabilir. Yunanistan ise günümüzde, antlaşmaların yapıldığı dönemin koşullarının köklü biçimde değiştiğini dolayısıyla adalar üzerindeki sınırlamanın ortadan kalktığını savunuyor. Ayrıca Boğazları silahtan arındıran Lozan Sözleşmesi'nin yerine 1936 yılında Montreux Antlaşmasının kabul edildiğini ve Boğazlar’ın tekrar silahlandırıldığını, bundan dolayı da bölgedeki jeolojik sistemin bir parçası olan adaları silahlandırmaya hakları olduğunu savunuyor. Yunanistan, ayrıca Türkiye'nin 1947 Paris Antlaşması'na taraf olmadığını, bu nedenle de hak ve yükümlülükler doğurmadığını iddia etmekte. Türkiye ise, her ne kadar taraf olmasa da Paris Antlaşması'nın bir “objektif statü” yarattığını, bu nedenle de kendisini ilgilendirdiğini belirtmekte.

 

Türkiye, Montreux’nün başlangıç kısmındaki “serbest geçiş hakkını, Türkiye’nin güvenliğini koruyacak biçimde düzenlemek isteğiyle…” ifadesine dikkat çekerek, söz konusu Montreux Sözleşmesi’nin amacının Türkiye’nin güvenliğini korumak olduğunu belirtmekte ve Lozan Anlaşması’nın Boğazlar Bölümü’nün, Montreux ile çelişmeyen hükümlerinin geçerliliğini sürdürdüğünü savunmakta. Ayrıca Montreux, Türkiye’nin ilgili devletlere “Rebus sic stantibus”* ilkesi uyarınca başvurusunun sonucunda anlaşmayla kurulan bir düzeni ifade etmekte. Bu sözleşmedeki “yeniden silahlandırma” tüm Ege Adalarını veya tüm Boğazönü Adaları’nı değil, alenen yalnızca Türk egemenliğindeki Boğazlar Bölgesi’ni kapsamaktadır savını savunuyor. Bununla birlikte Yunanistan, Montreux’de imzacı bir taraf olmasına rağmen, taraf olan diğer devletlerden adaların silahlandırılmasına ilişkin herhangi bir talepte bulunmadı. Bunlara ilave olarak Montreux’de, Türk egemenliğindeki adaların aksine, Yunan egemenliği altında bulunan adaların tekrardan silahlandırılabileceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığından dolayı Yunanistan’ın Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ndeki silahsızlandırma yükümlülüğü aynen devam etmekte. Ayrıca Montreux, Lozan Barış Antlaşması’nda değil Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nde değişiklik yaptı. Buna istinaden Yunanistan’ın Lozan Barış Antlaşması’nın Boğazönü Adaları’na ilişkin 12. Maddesinden ve Merkezi Ege adalarına ilişkin 13. Maddesinden doğan silahsızlandırma yükümlülükleri aynen devam etmekte.

 

Türkiye, Montreux’nün imzalanmasından hemen sonra Boğazönü adalarında askeri tahkimat oluşturmaya başladı. Ancak Yunanistan söz konusu adaları 1960’lı yıllarda silahlandırmaya başladı ve Türkiye’nin protesto amaçlı yayınladığı notalara verdiği yanıtlarda silahsızlandırılmış statünün geçersiz olduğunu belirtti ve söz konusu faaliyetleri sivil gerekçelere dayandırdı. Bu örnek teşkil eden olay, Yunanistan’ın 1960’lı yıllara dek söz konusu adaların silahsızlandırılmış statüsünü kabul ettiğini gösterme. Türkiye, Yunanistan’ın “meşru savunma” iddiasını, bunun ancak fiili bir saldırı durumunda geçerli olabilecek bir ilke olduğunun altını çizerek yanıt vermekte. Buna göre, bir tehdit durumunda kullanılamayacak olan bu ilke, bir antlaşmanın hükümlerinin geçerliliğine son vermek için de kullanılamaz. Bununla birlikte, Yunanistan’a göre tehdit oluşturduğu iddia edilen Ege Ordusu (kuruluş tarihi 1975), silahlandırma faaliyetlerinin başlamasından sonra kuruldu. Diğer taraftan Türkiye’nin askeri kuvvetlerini ülkenin herhangi bir yerinde konuşlandırmasını engelleyen bir uluslararası bağıt da bulunmamakta. Dolayısıyla Türkiye Yunanistan üzerinde tehdit oluşturduğu iddialarını da bu bağlamda reddetmekte.

Türkiye, söz konusu barış antlaşmasına taraf olmasa da bu antlaşmanın adaların silahsızlandırılması yönünde oluşturduğu pozitif bilinç ve objektif statü, bölgedeki her devletin bu bilince saygı gösterilmesini talep edebilmesine imkân sağlamaktadır görüşünü savunmakta.

*Hukukta bazı özel durumların, sözleşmenin gözden geçirilmesine sebebiyet verebileceğini belirten Latince ilke.

Buy now
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez (Cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi edinmek için tıklayınız.