Bu güzel yaz ayında, İstanbul iki yıl aradan sonra yine Avrasya’nın merkezinde en büyük Askerî ve Güvenlik Fuarı’nı ağırlamaya hazırlanıyor. Bu yıl 17’ncisi düzenlenecek olan IDEF organizasyonu, her geçen etkinlikte değer kazanarak büyük bir sergi alanına dönüştü. Yaklaşık 1400 firmanın katılacağı IDEF’te, 900’ü yerli olmak üzere firmalar kara, deniz, hava, uzay ana başlıklarının yanı sıra lojistik, güvenlik, ulaşım, yazılım ve levazım gibi alanlarda savunma sanayii ekosistemini oluşturacak.
Küresel silahlanma yarışının başladığı günümüzde, savunma sanayii firmaları önemli rekabete hazırlanırken; yeni teknoloji silah sistemlerini geliştirip hızla kullanıcıya sunmayı hedefliyor. Avrupa’ya geçmeden önce Türkiye’nin küresel konumuna odaklanmak isterim. Geçtiğimiz yıl, savunma ve havacılık sanayisinin toplam yıllık cirosu 15 milyar USD’ye ulaştı.
Günümüzde işlev gören 3500’e yakın savunma firması, toplam 95 bin çalışanıyla ülke ekonomisinde stratejik bir yer tutuyor. Küresel yerini her geçen gün artıran Türkiye, ihracat odaklı çalışmaları sayesinde geçen yıl dünya askeri ihracat listesinde 11. sırada yer aldı. Bu yıl hedef, ilk 10’a (TOP TEN) girmek. Bu konuda Cumhurbaşkanlığı ve Savunma Sanayii Başkanlığı büyük destek veriyor. MSB ile TSK genelde ordu tedarik süreçleriyle ilgilenseler de dış ataşelikler aracılığıyla yürütülen ikili görüşmelerle kullanıcı desteğini son yıllarda artırdı.
Geçen yıl 7,1 milyar USD’ye ulaşan ihracat, toplam ülke cirosunun neredeyse yarısı kadar. Bu ulaşılan satış seviyesinin, 2025 yılında artırılması hedefleniyor. Satışların genel dağılımına bakıldığında, NATO ülkeleri öncelikli alıcı olarak belirleniyor. Genel inançların aksine Türk savunma ve havacılık sektörünün, ABD de dâhil olmak üzere NATO ve Avrupa ülkelerine ihracatının yüzde 70’in üzerinde olduğu az bilinen bir gerçektir.
Bu satırları yazarken, Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün’ün bu konudaki açıklamalarına da değinmek gerekir. Başkan Görgün, bu yılın ilk yarısında savunma ve havacılık sanayii ihracat rakamlarının geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre %33 arttığını ve 4 milyar USD’ye ulaştığını paylaştı. Aynı dönemde Türk savunma sanayiinin ilk altı ay içinde toplam 6 milyar USD’lik sipariş aldığını ve geçtiğimiz yılın toplam 10 milyar USD’lik sipariş rakamının bu yıl aşılacağını belirtti.
Peki, Avrupa savunma sanayii ve güvenlik ortamı ne durumda? Karadeniz havzasındaki savaş, kıtanın kuzeyindeki ülkeleri tedirgin etmeye devam ediyor. Orta Doğu’daki savaş durumu ise Avrupa kamuoyunun dikkatini kısmen dağıtmış durumda. Avrupa Birliği üyeleri ortak bir savunma başlığı oluştursa da henüz net bir kavram birliğine ulaşılmış değil. Avrupa’nın savunması, öncelikli olarak NATO yapısındaki kuvvetlerdedir. Haziran ayında üye ülke savunma bakanları seviyesinde imzalanan yeni müşterek savunma planı ve protokol yürürlükte. Üye ülkeler, planın öngördüğü şartlara uymaya odaklanacaktır. Birlik yapısında; malzeme alımı ve ortak savunma konseptinden bölgesel altyapıya kadar her türlü şartlar gözden geçirilecektir. Örneğin tabur hazırlık seviyesi, ulaşım imkânları veya depo alanları gibi konular değerlendirilecek. Bu plana göre asıl tedarik süreci şimdi başlamalı.
Fransa’nın Avrupa ortak savunma projesine kendi nükleer güçlerini dâhil etmeye dönük açıklamaları, İngiltere ile ortak caydırıcı güç illüzyonu konuşuluyor; diğer yandan Almanya’nın 100 milyar Euro’luk ilave savunma bütçesi açıklamasının üzerinden iki yıl geçmesine rağmen meclis oylamasına sunulmaması ve onaylanmaması dikkat çekiyor. Şu ana kadar sadece az sayıda yeni Leopard 2A7 ve F-35’in alınması (henüz imza yok) haricinde en çok hava savunma sistemlerinden konuşuluyor. Alman ordusunun kara kuvvetlerinin iyileştirilme süreci ise son üç yılda yetersiz kalmış durumda. Avrupalı ülkeler, propagandaya dayalı açıklamalar yapsa da üretim genel sorunları çoktan başlamış durumda.
Mildata’nın veri tabanına bakıldığında 1980-1990 yıllarından kalma zırhlı araçların neredeyse tümü yenilenmek üzere. Son 3-4 yılda Avrupa kıtasında kara sistemlerinde önemli gelişmeler yaşanıyor. Beş yıl önce planlanan ana muharebe tankları, Challenger, Leopard 2 ve Leclerc LR modernizasyonları, esasen 1990’ların silahlarının yaşam süresini kısmen uzatıyor. Bu stratejik silahtan, Polonya hariç Avrupalı ülkeler toplam 423 adet yeni sipariş verdi. Neredeyse tamamı Leopard 2A7/8 ve az sayıda M1A2 yeni üretim olacaktır. Ayrıca 610 adet K2 ve M1A2 siparişini onaylayan Polonya, bu sayının 1000’i aşmasını umuyor.
Harp sahasının vazgeçilmez unsurları olan zırhlı muharebe ve personel taşıyıcı araçlara bakalım: 2000’li yıllardan kalma az sayıdaki aracın modernize edilmesinin yanı sıra özellikle tekerlekli veya tırtıllı (paletli) olmak üzere 11 binin üzerinde yeni üretim zırhlı araç siparişi verilmiştir. Diğer vazgeçilmez topçu sistemleri olan Obüs ve ÇNRA kapsamında, Polonya hariç verilen yeni siparişler 750 adede ulaşmıştır. İlave olarak Polonya, büyük çoğunluğu Kore sanayisine olmak üzere 388 adet Obüs ve 796 adet ÇNRA için kesinleşmiş yeni sipariş vermiştir. Tüm NATO ülkeleri ayrıca, hava savunma sistemlerinden olağan sayıda IRIS-T, NOMADES veya NASAMS hava savunma bataryası siparişi vermiş ve önemli eksiklerini tamamlama yolunda ilerlemektedir.
Önemli bir detay ise tüm NATO ülkelerinin Leguan tipi köprü atar ya da M3 benzeri yeni yüzer köprü siparişi vermiş olmaları. 30 yıl önce istihkâm birliklerinden çıkarılan bu araçların geri dönüşü operasyonel büyük önem taşıyor. Mühimmat siparişlerine değinmedik bile; gelecek yedi yılın siparişleri şimdiden üretim hatlarının doldurmuş durumda.
Bu noktada, “Bu sistemleri üretecek kalifiye insan gücü ve fabrikalar nerede?” sorusu gündeme geliyor. AB savunma sanayii, eski Doğu Bloku’ndaki üretim tesislerine yönelirken bir yandan da alt yükleniciler arıyor.
Günümüzde üretilen neredeyse her harp ve destek sistemi yeni teknolojilere ihtiyaç duyuyor. Bu da tedarik zincirinin önemini artırıyor. 17 adet nadir toprak elementinin silah sistemlerindeki rolü küçümsenemez. Kara, deniz ve hava araçlarında kullanılan kritik malzemeler üzerinde şimdiden bir “monopol oyunu” başlamış durumda.
Tedarik zincirini kontrol eden, sanayii gücünü de kontrol eder.
Görüldüğü üzere hareketli küresel savunma sanayii ortamında IDEF 2025’in önemi daha da artmıştır. Beklenen 99 ülkeden gelecek delegasyonların aradıklarını bulacaklarından şüphem yok.
Türkiye, artık savunma ve havacılık sanayisinde, modern teknolojilerin ve üretim kabiliyetlerinin buluştuğu küresel merkezlerden biri konumundadır.





































