Haziran ayının sıcak günlerinde, Hollanda’nın sembol şehri Lahey, Atlantik Antlaşması’nın liderlerini bir araya getirdi. Dünyanın her yerinde güven ve güvenlik sorunlarının yaşandığı bu kritik dönemde, böylesine önemli bir toplantı büyüteçle bakılması gereken bir boyut kazandı. Sonuç olarak alınan karar, sadece askeri harcamaların artırılmasını öngörüyor; bu ise ne küresel güvenlik sorunlarının çözüleceği ne de devam eden çatışmaların sona ereceği anlamına geliyor. Tam aksine, küresel geleceğin belirsizlikleri daha da artmış olabilir.
Önümüzdeki yıl, güzel İstanbul şehrimizde düzenlenecek olan NATO Zirvesi, şimdiden olağanüstü bir boyut kazanacak gibi görünüyor. Afrika kıtasından Avrasya ve Orta Doğu bölgelerine kadar güvenlik sorunları halının altına süpürülürken; müttefikler arasındaki bazı önemli meseleler ise masa altı ikili görüşmelerle çözülmeye çalışılıyor. ABD’nin başlattığı küresel ekonomik savaşın yarattığı belirsizlikler, hassas dengeleri alarm noktasına getiriyor. Su savaşlarının eşiğinde olunan bu dönemde, kitlesel göç beklentileri ve BM gibi uluslararası kuruluşları etkisizleştiren diplomatik ve siyasi hamleler öne çıkıyor. Pasifik’teki tartışmalı deniz sınırları ve Çin donanmasının hızla operasyonel güç kazanması, kutuplardaki maden kaynaklarının ekonomik geleceği ve uzayın silahlandırılması gibi konular da ciddi güvenlik sorunları yaratıyor. Küresel barış döneminden, yönsüzlüğün teyidi gibi 1900’lü yılların güvenlik karmaşalarına doğru hızla bir dönüş yaşanıyor.
Görüldüğü üzere, başlıklar dağ gibi büyümekte ve NATO üyesi ülkelerin yaklaşık bir milyarlık nüfusunun güvenliğini sağlayacak yaklaşımların belirsizliği, yalnızca ekonomik “kısa paslaşmalar” ile çözülemeyecek kadar ciddi. Oysa ihtiyaç duyulan, kapsamlı bir jeopolitik vizyon, siyasi samimiyet ve asker-sivil teknolojik iş birliğidir.
Zirve öncesinde, bu yıl üç adet önemli NATO üyesi ülkesinin ilgili bakanlarının katılımıyla küçük zirveler ve toplantıların yapılması, hazırlık sürecindeki endişelerin boyutunu gözler önüne seriyor. Son hazırlık zirvesi Antalya’da gerçekleşti ve konu başlıkları, büyük ölçüde ABD Başkanı Donald Trump’ın talepleri doğrultusunda şekillendi. Genellikle iki gün ve üç büyük oturumla gerçekleşen NATO Başkanlar Zirvesi bu kez tek oturuma indirildi ve gündem sadece savunma harcamalarıyla sınırlandırıldı. Ukrayna savaşı bilinçli olarak geri planda bırakılırken; bu konu Avrupa Birliği üyelerinin gündeminde kaldı. Yıllardır takip edip analiz ettiğim bildirgeler arasında, ilk kez bu kadar kısa ve öz bir metne şahitlik ettiğimi belirtmeliyim.
Kulislerde konuşulanlardan önce sizlerle imzalanan sonuç bildirgesini paylaşalım: Tek bir sayfaya sığacak kadar kısa bu metin, her ülkenin gelecek on yıl içinde GSYİH’nın %5’ini savunma ve güvenlik harcamalarına yönlendirmesini öngörüyor. Bu harcamaların %3,5’i doğrudan askeri harcamalara, kalanı ise altyapı ve diğer yan ihtiyaçlara ayrılmalıdır. Ayrıca, bildirgenin ilk paragrafında her zaman olduğu gibi 5. Maddeye yani müşterek savunmaya dair vazgeçilmez cümleler yer alıyor. Ancak Başkan Trump ve ABD tarafından bu maddenin yoruma açık hâle getirildiği yönündeki söylemler, endişe verici bulunuyor.
Kulislerde konuşulanlar arasında, savunma sanayii önceliklerinin belirlenmesi (hava savunma, uzay, siber ve deniz unsurları) ve ülkeler arası iş birliğinin geliştirilmesi öne çıkıyor. NATO Zirvesinde düzenlenen endüstri forumunda, çeşitli ülkelerin askeri yetkilileri öncelikleri belirlemek üzere oturumlar gerçekleştiriliyor. Hava savunma ihtiyacı birinci sırada yer alırken; yerden havaya sistemlerin entegre müşterek savunma imkânlarının artırılması, balistik füze savunma kabiliyeti ve SİHA’lara karşı korunma gibi başlıklar tüm konuşmalarda yer buluyor. Yeni nesil savaş uçak projeleri ve SİHA’larla birlikte müşterek harekât kabiliyetlerinin artırılması, hava platformlarında öncelikli konular arasında. Yeni nesil helikopter projelerinden söz edilmişse de bu konu öncelikler arasında yer almıyor. Kara araçlarına gelince, mevcut yaşlanmış araçların (AMT, ZMA, ZPT ve TZMA) yenileriyle değiştirilmesi yönünde çalışmalar başlatılsa da satın alma maliyetlerinin düşürülmesi ve bunun müşterek alımlarla çözülmesi gerektiği vurgulanıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO genelinde savunma sanayii ile ilgili bir soruya şöyle cevap vermiştir. “Bu minvalde, ilk olarak müttefikler arasındaki savunma sanayisi ürünlerinin ticaretindeki engellerin ‘amasız-fakatsız’ kaldırılmasına yönelik anlayışın, ittifak belgelerine yansıtılmasına öncülük ettik. Bunun tüm unsurlarıyla hayata geçirilmesini ümit ediyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle devam etmiştir, “Özellikle üye olmayan müttefiklerin, Birliğin savunma sanayisi girişimlerine tam olarak dahil edilmesinin tüm Avrupa’nın menfaatine olacağını vurguladım. Neticede Avrupa’da artan savunma yetenekleri tüm Avrupa Atlantik Bölgesi’nin çıkarınadır. Temennimiz, bu kuşatıcı yaklaşımın kıta geneline hâkim olmasıdır.”
NATO Operasyonel Harcamalara Odaklanmalı
Öncelikli, topçu ihtiyaçları gündeme geldiğinde, herkes ihtiyaç olduğunu kabul etmekle birlikte konuya hâlâ uzak durulmaktadır. Bu yaklaşım, hava kuvvetlerinin üstünlüğüne ve SİHA’ların topçu birliklerinin yerini alabileceği yönündeki hatalı varsayımlara dayanıyor. Güdümlü roketler ve CNRA (HIMARS) gibi silah sistemlerinin “mucize” olarak anlatılması, aslında bu alandaki kara doktrinlerinin hâlâ oluşmadığının göstergesidir. Soğuk Savaş döneminden kalan CNRA sistemlerini hizmet dışına çıkaran “modern” ordular, şimdi her şeyi yeniden öğrenmek zorunda kalacaklarının farkındadır. Ancak topçu birlikleri söz konusu olduğunda, insan gücüne duyulan ihtiyaç, ağır lojistik gereklilikler ve yüksek mühimmat stokları gibi karmaşık ve maliyetli konular nedeniyle şimdilik geri planda tutuluyor. NATO ülkelerinde yeni bir “obüs 105 veya 155 mm” projesi başlatıldığını gördük mü? Oysa Rusya ve Çin’de var.
Barış sürecinde, tüm mühimmat depolarının boşaltıldığını; ekolojik nedenlerle mevcut mühimmatın özel fabrikalarda gübreye dönüştürüldüğünü ve çelik parçalarının eritildiğini hatırlayalım. Türkiye, Yunanistan ve Polonya hariç Avrupa kıtasındaki NATO’nun top namlu sayısı, iki kolordu ihtiyacını bile karşılayamayacak durumdadır. Mevcut obüsler için yapılacak stoklar şimdiden pek parlak görünmemekte; gelecekteki namlu sayısıyla günlük kullanımda ihtiyaç duyulan mühimmat arasında (savunmada 10-15 bin mermi gün) denge sağlanmalıdır.
Depoları dolduracaklarını söyleyen ülkelere bir hatırlatma yapmalıyız: Avrupa savunma sanayisinin gelecek sekiz yıllık siparişleri ve üretim hatları şimdiden doludur. Dolayısıyla güç artırımı, yeni alımlarla mümkün olacaksa, bu uzun bir sürece yayılacaktır ve bugünkü zayıf durum uzun bir süre devam edecektir.
NATO ülkeleri şu anda siyasi mesajlar vererek, “bakın biz politik liderler gelecekteki güvenliğinizi sağlıyoruz ve bu adımları atıyoruz” demektedirler. Ancak bunun anlamı şudur: Daha güvende olacaksınız ama daha fazla ödeyeceksiniz…
Gerçek şu ki, Avrupa’daki NATO ülkelerinde hâlâ asker artışı ve yeni askeri birlik oluşumları yok. Günümüzde, Türkiye istisnai birçok pakt üyesi yalnızca bir veya iki kolordu seviyesinde savaşa tümüyle hazır durumda ancak olabilir. Ayrıca mühimmat stokları yalnızca bir veya iki haftalık, bir büyük çatışmaya yetecek kadar sınırda olduğundan, ABD ordusuna depolarına ve lojistik imkanlarına bağımlı durumdadırlar.
Asıl askeri güç, kimin ne kadar hazırlıklı, kararlı ve organize olduğudur.
Türkiye’nin Harbe Hazırlık Seviyesi Yüksek
Türkiye ise yıllardır, Savunma Sanayii Başkanlığı vasıtasıyla ordusunu modernize etmek için büyük mali fedakarlıklar yapmış ve güvenlik sorunlarının önemini iyi kavramıştır. Ülkemizin savaşma kabiliyeti yüksektir; savunması için hiçbir ödün vermemiş ve halkının desteğini her zaman hissetmiştir. NATO içinde aktif bir güvenlik sağlayıcı olarak öne çıkıyor.
Ülkemizin bir diğer özelliği, halkımızın katkılarıyla oluşturulan Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) varlığıdır. Bu vakıf, ülkenin lokomotif savunma firmalarının barış döneminde ülkemizin tüm askeri ihtiyaçlarını karşılarken; savaşta MSB/TSK’nın lojistik devamlılığını ve gücünün bekasını sağlıyor.
Temmuz ayında düzenlenecek IDEF Askeri Fuarı’nda, gelişmiş silah sistemlerimizle sizlerle buluşacak ve geleceği şekillendirecek yeni askeri projeler vitrini olacaktır.





































