Nükleer silahlar, tahribat ve zarar verme kapasitesi açısından konvansiyonel silahlardan çok daha etkili silahlardır. Bu bakımdan nükleer silahların uluslararası politika açısından en önemli etkileri caydırıcılıktır.[1] Soğuk Savaş döneminde nükleer silahlar süper güçler arasındaki ilişkilerde temel belirleyici unsurlardan biri olmuştur. Bugün dokuz devlet, çeyrek asırdan fazla bir zaman önce nükleer silaha sahip değildi. Soğuk Savaş sırasında iki süper güç tarihin en yıkıcı cephaneliğini inşa etmek için yarıştı. Bu rekabet birçok korkunç krize neden oldu ve uzay yarışını başlattı.[2] Dokuz nükleer silah sahibi devlet, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesidir; yani ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya’nın yanı sıra Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore. Nükleer silahlara sahip olan ve onların müşterisi olan Devletler, nükleer silahsızlanmaya ilişkin herhangi bir kriteri, hedefi veya zaman çizelgesini kabul etmeyi ret ediyorlar.[3]Ancak dünyanın en ölümcül silahlarının yayılmasını durdurmaya yönelik uzun mücadele daha da zorlaşmak üzere.[4] Nükleer silahlar şimdiye kadar yaratılmış en yıkıcı, insanlık dışı ve ayrım gözetmeyen silahlardır. Hem sebep oldukları yıkımın boyutu hem de benzersiz şekilde kalıcı, yayılan, genetik olarak zarar veren radyoaktif serpintileri açısından diğer silahlara benzemiyorlar. Büyük bir şehrin üzerinde patlayan tek bir nükleer bomba milyonlarca insanı öldürebilir. Onlarca veya yüzlerce nükleer bombanın kullanılması küresel iklimi bozacak ve yaygın bir kıtlığa neden olacaktır.[5] Ukrayna’daki savaş, derin jeopolitik değişimlere yol açtı ve gerilimi nükleer savaş noktasına kadar tırmandırma riski bir kez daha arttı.
Makalenin devamını okumak için tıklayınız.