Bir zamanlar denizlere hükmeden muharebe gemilerinin, nam-ı diğer zırhlıların tahtı uçakların ortaya çıkışı ile sarsılmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı’na giden yolda birçok büyük donanma, bu platformların kaderi hakkında kafa karışıklığı yaşıyordu. Denizlerde seyreden bu korkunç devlerin sonuncusu olan Iowa sınıfı muharebe gemileri de işte böyle bir dönemde tasarlandı.

Albay Billy Mitchell, uçakların açık denizlerde büyük muharebe gemilerinin yerini alacağına yönelik iddiaları ile kariyerini riske atarken; Amerikan Donanması’nın kurmayları, klasik doktrinleri henüz terk etmeye hazır değildi. Gerçi kimse, uçak gemileri ve uçakların geleceğin deniz savaşlarındaki yerini yadırgamıyordu; ancak bu sistemlerin tek başına karar alıcı bir güce dönüşeceğini de öngörebilenlerin sayısı, bir elin parmağını geçmiyordu.

Iowa’ların inşasına tam da bu dönemde karar verildi. O yıllarda Avrupa’nın işlerine geleneksel olarak karışmayan ABD, dikkatini Pasifik Okyanusu’na yöneltmişti. Dünyanın en geniş su kütlesi olan bu okyanusun karşı köşesinde bulunan Japonya, büyük ve modern bir donanma ile dengeleri zorluyordu. Aslında 1922 Washington Deniz Antlaşması ile bu iki ülkenin deniz gücü üzerinde beşe üç oranında bir denge olması konusunda fikir birliğine varılmıştı. Tabii ki denge, ABD lehine idi. Fakat mevcut durumu koruma peşindeki Washington’dan farklı olarak Tokyo, daha fazlasını istiyordu ve bu nedenle sınırlamalar, bir noktadan sonra hedeflerin gerçekleştirilmesinin önünde engel teşkil etmeye başladı.