ABD Başkanı Donald Trump’ın, Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma ve yakın bir gelecekte, üç semavi din açısından kutsal kabul edilen bu kenti İsrail’in resmi başkenti olarak kabul etme planı, 21’inci yüzyılı kan gölüne çevirmesi kaçınılmaz büyük bir kaosun başlangıç adımıdır.

Aslında, Orta Doğu’da her şey açık oynanmakta; bölge, belirli bir plan çerçevesinde tahminlerin ötesinde büyük bir hesaplaşmanın ve devamında da dağılmanın içine çekilmektedir.
İran’ın, 2003 yılından bu yana bölgede sergilediği “Şii-Pers yayılmacı” stratejisi, ABD başta olmak üzere, bölgeye İsrail adına yeni bir şekil vermeye niyetli küresel güçlerin elini rahatlatan ana unsur oldu.
İran’ın önce Lübnan, devamında da Irak-Suriye hattında gösterdiği askeri mücadele, bunun sonucunda ortaya çıkan “yayılmacı-hegemonyacı” kimlik, bölgenin diğer kanadının yüksek güvenlik endişeleri ile bugüne kadar hiç tahmin edilemeyecek bir cepheye savrulmasına neden oldu.
“İran korkusu” dediğimiz kavramın Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri-İsrail üçgeninde şekillenen “garip ittifakı” doğurmuş olması, tarihi bir kırılma noktasıdır.