Orta Doğu, bir kez daha, “şeytanın bile aklının eremeyip kaçacağı” bir dizi yeni kumpas yüklü gelişme yaşıyor. Suriye-Irak coğrafyasının 2003 yılından bu yana yaşadığı derin istikrarsızlık sürecinde adım adım öne çıkan Kürt kültür dairesindeki gelişmeler, bunun son örneği…

ABD-İngiliz ittifakının “Saddam’ı devirme; yerine demokrasiyi inşa etme” sloganıyla başlattığı Irak işgalinde açılan “Pandora’nın kutusu”, içinden sürekli iltihap akıtıyor. Bölgede yaratılan istikrarsızlığın, yarın hangi masum halkın çocuklarını hedef alacağını ise kimse bilemiyor.
2003 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Mart Tezkeresi’ni reddetmesinden sonra Amerikan Yönetimi’nin Irak’ta bir numaralı müttefiki olan Mesut Barzani’nin başına gelenler, bu bölgede hesapların, dostlukların önünde olduğunu bir kez daha gösterdi…
Barzani’ye Büyük Komplo…
Ortaya çıkan gerçek, “bağımsızlık referandumu” konusunda Mesut Barzani’nin ABD-İngiliz-İsrail ittifakı tarafından cesaretlendirildiği yönünde… Zaten referandum sonrasında yaşananlar karşısında Kürt liderin kullandığı “Yalnız bırakıldık.” ifadesi, bir şaşkınlığı da dile getiriyor.
Asıl darbenin, yine Kürtler içindeki çekişmelerden kaynaklanması ise tarihi hesaplaşmaların bu coğrafyada hiç sonlanmayacağını göstermesi bakımından önemli. Kerkük’ü, Süleymaniye merkezli Talabani Ailesi, Irak Ordusu ve Haşdi Şabi’ye teslim etti. Bu ağır darbe, tüm tartışmalı bölgelerin Peşmerge kontrolünden çıkmasıyla sonuçlandı.
Kürtler, “Üç Türk bir araya gelince bir devlet, üç Kürt bir araya gelince üç ayrı parti kurarlar.” der. Aslında Irak’ta olanlar, bu sözün doğruluğunu da gösterdi. Talabani Ailesi, zamanında kendisini Erbil’den uzaklaştırıp, Süleymaniye’ye sıkıştıran Barzani aşiretinden intikamını aldı ama, bu arada gözden kaçırdıkları şey, kendilerinin de denklem dışında kalmalarıydı.